Ana içeriğe atla

I.BAYEZİD (YILDIRIM) DÖNEMİ

I.BAYEZİD ( YILDIRIM )

  Osmanlı sultanlarının dördüncüsü, Sultan Murad-ı Hüdavendigar'ın oğlu olup, 1360'ta Orhan Gazi vefat ettiği sırada, Gülçiçek Hatun'dan doğru. Şehzade Bayezid, küçük yaştan itibaren zamanın en mümtaz alimlerinden olan Bursa Kadısı Koca Mahmud, Kazasker Çandarlı Halil ve Karamanlı Molla Rüstem'den ilim öğrendi. 1389'da yapılan I.Kosova Savaşı'na katılarak Şehzade Yakub ile büyük kahramanlık gösterdi. Babası I.Murad ( Hüdavendigar), bir Sırplı tarafından muharebe sahasında şehid edilince, devlet ileri gelenlerinin müşterek kararı ile Osmanlı tahtına çıktı.

Bayezid Han Tahta Çıktıktan Sonra Ne Yaptı ? (Aşık Paşazade Tarihi)

  Bayezid Han tahta oturunca Sırp ülkesine Kıratova yöresine ve bütün civarlarıyla Üsküp'e İshak Bey'in efendisi olan ve babasını aratmayan Paşa Yiğit Bey'i, Vidin'e ise Firiz Bey'i gönderdiler. Kısacası Sırp vilayetinin büyük kesimini idaresi altına alıp sonunda saadet ve gönül hoşluğuyla Edirne'ye geldiler. Gazi Murad Han'ın cenazesini ise Bursa'ya göndermişler idi. 
  Bayezid Han, Rumeli'nde bulunduğu sırada Karamanoğlu vurgunculuk yapmıştı. Evrenoz'u tekrar Sirez'de kodular. Vardığı gibi hemen Vüdene'yi aldı. Çıfroz'ı da fethetti. Beri yanda Firiz Bey Vidin'den geçerek Eflak'a akınlarda bulundu. Hadsiz hesapsız ganimetle döndü. Bosna iline de Paşa Yiğit Bey baktı.
  Edirne'de bulunduğu sırada Bayezid Han'a pek çok esir ve sayısız meblağlar getirdiler. Sonra padişah Bursa'ya geldi ve hayır kurumları yapmakla meşgul oldu. Cami yaptı, karşısına medrese ve bir hastahane ile Ebu İshaki'ye zaviye yaptı. O vakit beylerbeyi olan Kara Temürtaş'ı Edirne'de bırakmıştı. Ona haber gönderdi, o da Bursa'ya geldi.

İSTANBUL KUŞATMASI VE NİĞBOLU SAVAŞI

  İstanbul önüne gelen Bayezid'in "muazzam" ordusu surlar dışındaki araziyi tamamıyla işgal etti. Bayezid'in şehre karşı ilk saldırısı başarılı olamadı.( Kuşatmada mancınık kullanıyordu.) Bayezid o zaman atalarının Bursa ve İznik'te kullandıkları taktikle, İstanbul'u uzun bir abluka altında açlıkla teslime mecbur etmeyi düşündü. Venedik, şehre devamlı erzak yetiştirmeye çalıştı; bir defasında 1500 modii, 2 mud, yaklaşık yarım ton buğday gönderdi.
  1395 sonbaharında İstanbul kuşatmasında ciddi bir saldırı kaydediliyordu. İstanbul'un Türkler eline düşeceği kaygısı, Batı'da topyekün bir Haçlı Seferi için çalışmaları hızlandırdı. İttifak 1396 Şubatı'nda Buda'da imzalandı. 
  1395 baharında dört Venedik kadırgasının İstanbul'a gönderilmesi kararlaştırıldı. Ege Adaları, Midilli, Sakız ve Rodos ittifaka dahil oldu. Venedik, Haçlı Ordusu'yla işbirliği amacıyla 1396 baharında bir donanmayı doğuya göndermişti. Venedik için Haçlı Seferi'nin amacı, Bayezid'in İstanbul Kuşatması'na son vermek, Karadeniz'de İtalyanların ticaretini korumak için Osmanlı donanmasını yok etmek ve "Boğazlar'dan serbest geçişi güvence altına almaktı." 
  Bayezid, tüm Türkmen beyleri gibi Bizans şehirlerini teslime zorlamak için bilinen taktiğe başvurmuştu. İstanbul, iaşesi için Osmanlı topraklarından gelen hububata muhtaçtı: Şehri abluka altında tutan Bayezid, sevkıyata son vermişti. Halkın baskısıyla imparatorun isteklerine boyun eğeceğini umuyordu. 
  1396'da Haçlı Ordusu, "Türkleri geldikleri yere geri göndermek üzere" hem karadan hem de denizden yola çıktı. Osmanlı topraklarına giren Haçlılar, iki koldan ilerledi. Kral Sigismund, Sırbistan'dan hareket ederek Tuna'yı geçip, yolu üzerindeki Vidin, Orsava ve Rahova gibi kaleleri aldı ve Büyük Niğbolu Kalesi önlerine geldi. Bu sıralarda İstanbul kuşatmasıyla uğraşan Yıldırım Bayezid, Haçlı ordusunun hududu geçtiğini duyar duymaz kuvvetlerini Edirne'den toplayıp düşmanın üzerine yürüdü. Klasik Türk Savaş taktiğiyle etrafları çevrilen Fransız Şövalyelerinin büyük kısmı Osmanlı kılıçlarına yem oldu, kalanları da esir edildi. Muharebenin nasıl sonuçlanacağını tahmin eden Mircea, muharebe alanını terketti. Arkasından NMacar ordusunun her iki kanadı da bozulmaya başladı. Bu arada Fransızların işini bitiren Osmanlılar bütün kuvvetleriyle Macar ordusunun üzerine atıldılar.
  Aşık Paşazade yaşananları şu sözlerle aktarıyor : "Gaziler kafirlerin üzerine hücum edip yürüdüler. Öteki kafir bölüğü de savaşa karışıp gazileri ortaya aldılar. Padişah da fırsat bekliyordu. Kafirler gelir gelmez pusudan çıkıp düşman ordusunun üzerine atıldı. Düşman askerleri pusudan çıkan Türk kuvvetlerini görünce bozulup kaçmaya başladı. Öndeki yiğit askerler kralı bastılar. Yüce Tanrı'nın yardımıyla kafir askerini öyle kırdılar ki kırmaktan usanıp esir aldılar."
  Yıldırım Bayezid'in bütün bu faaliyetleri ona merkezi devlet düzenine geçme imkanını da sağlamıştır. İstanbul üzerine baskı kurması ve burayı fethetme düşüncesiyle giriştiği harekat, merkezi bir imparatorluğun teşkili için gerekliydi. Burayı kontrol etmek için Çanakkale Boğazı'nda, Gelibolu'da bir deniz üssü kurdu. Batı'daki başarılar ise ona bütün İslam dünyasında önemli bir mevki ve hilafet makamından sultan unvanını kazandırdı. Bayezid artık bir uç beyliğinin değil, kurumları ile teşekkül etmiş bir İslam devletinin sultanı idi. Üstelik Yıldırım Bayezid, Kahire'deki halifeden Rum diyarının "sultanı" unvanını almıştır. (Sultan-ı İklim-i Rum)

Timur Kimdir ?

  Timur, büyük bir imparatorluk kurarak, Anadolu'dan Çin'e kadar olan sahada kendisinden yaklaşık iki asır önce esen Moğol fırtınasının bir benzerini tekrarlamış, Dünya Harp Tarihi'nin en büyük komutanlarından biridir. 1336'da Maveraünnehir'de Barulas aşiretinin önce gelen bey ailelerinden birinin çocuğu olarak doğan Timur, 1370'e gelindiğinde bu bölgeye hakim olmuştu. Daha sonra hakimiyet sahasını Çin'den Suriye'ye, Rusya içlerinden Hindistan'a kadar genişletti. 1405''te Çin'e büyük bir sefer düzenlerken öldü.
  Timur'un ait olduğu Barulas boyu Moğolların bir aşiretidir. Timur'un kurduğu devlet de teşkilat, askeri sistem ve hukuki yapı bakımından Moğol Devletleriyle benzerlik gösterir. ( Özellikle Cengiz Han) Ancak Timur'dan önce Cengiz'in soyundan gelenler tarafından kurulmuş olan Çağatay Devleti Türkleşmişti. Hatta Çağataylıların diğer Moğollarla yazışmalarında birbirlerine melez ve haydut diye hitap ettiklerini biliyoruz. Bu yüzden Timur'da bulunduğu bölgedeki diğer Moğollar gibi Türk kültürünün derin tesiri altında kalmıştı. Sarayında Türkçe konuşulmakta, Türk adet ve gelenekleri uygulanmaktaydı. Bu yüzden bazı tarihçiler Timur'u Türkleşmiş Moğol olarak nitelendirir. ( Prof.Dr. Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, 84)

ANKARA SAVAŞI

  Yıldırım Bayezid, Türk birliğini sağlamaya çalışırken Doğu Türklerini bir bayrak altına toplayan Timur Bey'le karşı karşıya geldi. Timur, Dicle'ye kadar gelip dayanmıştı. Osmanlılara ve Memlüklere sınırdaş olmuştu. Toprakları Yıldırım tarafından ellerinden alınan Anadolu Beyleri Timur'a, Timur tarafından ülkeleri zapt edilen Celayirli ve Karakoyunlu beyleri de Yıldırım'a sığınmıştı. Yıldırım, Türk birliğini kurmak için Anadolu'daki beyliklere son vermişti. Timur, Orta Asya'da birliği sağladıktan sonra büyük bir cihan devleti kurmak için çalışıyordu.Topraklarını kaybeden beyler de beyliklerini kurtarmak için Yıldırım ve Timur'u birbirlerine karşı tahrik ediyordu.
  28 Temmuz 1402'de Çubuk Ovası'nda karşılaşan iki ordunun sayıları birbirinden oldukça farklıydı. Osmanlı ordusu 70 ile 90 bin kişiden oluşurken, Timur'un ordusu 160 bin kişiydi. Timur'un ordusunun çoğu süvariydi ve önemli sayıda zırhlı birlikleri vardı. Savaş devam ederken Kara Tatarlar'ın ve Anadolu beyliklerine ait askerlerin karşı tarafa geçmesi Osmanlı Ordusunun bozulmasına sebep oldu. Bunun üzerine savaşın kaybedildiğini gören şehzadeler de, kuvvetlerini alarak harp sahasından ayrıldılar. Yıldırım çekilme tekliflerini reddederek yanındaki 3000 kişi ile savaşmaya devam etti. ancak koskoca bir ordu karşısında yapacağı bir şey olmadığından sonunda esir düştü. Savaşın ardından Timur'un kuvvetleri, Anadoluyu işgal edip, Osmanlı'nın başkenti Bursa'yı yağmaladılar. Bir süre Anadolu'da kalan Timur, 1344'te Hristiyanlar'ın eline geçmiş aşağı İzmir'i alarak Aydınoğulları'na verdi. 

YILDIRIM BAYEZİD'İN ÖLÜMÜ

  Yıldırım Bayezid esir düştükten kısa bir müddet sonra Akşehir'de öldü. Fuad Köprülü ve Mükrimin Halil Yinanç arasında Yıldırım'ın nasıl öldüğü meselesi hararetle tartışılmıştır. Timurlu tarihçiler, Yıldırım'ın ölümü hakkında sessiz kalırlar. Köprülü, onların padişahın intiharı meselesi hakkında bilgi vermemelerini Yıldırım'ın, Timur tarafından rencide edilmesini belirtmek istememelerinden kaynaklandığını söyler. Bazı Osmanlı tarihçileri ile Çelebi Mehmed'in himayesini görmüş olan Arap tarihçi İbn Arabşah da, I.Bayezid'in eceliyle öldüğünü yazmaktadır. Bunlar da, padişahı intihar gibi İslamiyet'te yasaklanan bir işi yapmış olarak göstermek istememişlerdir.
  Yıldırımın ölümünden sonra oğullarının her biri farklı bir yerde bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, Fetret Devri'ne girdi. Çelebi Sultan Mehmed Han 1413'te Osmanlı birliğini yeniden tesis ederek, bu devre son verdi.



KAYNAKÇA
Prof.Dr. Halil İNALCIK, Fatih Sultan Mehemmed Han, TÜRKİYE İŞ BANKASI Kültür Yayınları, İstanbul 2020, 54-56,58-59-60-61
Aşık Paşazade, Tevarih-i Al-i Osman, GÖKKUBBE Yayınları, İstanbul 2018, 109
Türkiye Gazetesi Yayınları, Osmanlı Padişahları, 2. cilt, İstanbul 2006, 463-477
Yrd.Doç.Dr. Ali Güler, Hilalin Gölgesinde, HALK Kitabevi, İstanbul 2016, 39
Prof.Dr. Feridun M.Emecen, Osmanlı Kuruluş ve Yükseliş Tarihi, TÜRKİYE İŞ BANKASI Kültür Yayınları, İstanbul 2019, 85-86




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

OSMANLI'NIN HAREM GERÇEKLERİ

HAREM-İ HÜMAYUN   Akkadça'dan Arapça'ya geçmiş bir kelime olan harem, "korunan, mukaddes şey ve yer" manasına gelir. İslamiyetten önceki dönemlerde Ortadoğu'da kurulmuş devletlerde ve İran'da harem kurumuna rastlanır. Harem, Müslüman toplumlara mahsus bir kurum değildir, dünyanın her tarafında değişik din ve medeniyetlerde Harem'e rastlanır. Harem hayatı hakkında hiçbir inceleme yapmamış köşe yazarları, harem kaynaklı olarak tüm Osmanlı'yı aşağılayıp incitiyor; sekiz seneye seksen senelik icraatı sığdıran Yavuz Padişah dahil, neredeyse bütün Osmanlı Padişahlarına "s**s manyağı bir iğrençlik abidesi" süsü veriyorlar! Padişah, haremde yaşayan şehzadeler ve harem ağaları dışında hiçbir erkek buraya giremezdi. Padişahta canı istediği zaman buraya girip karpuz seçer gibi cariye seçemezdi.    Fransız tarihçi Robert Anhegger, 1960 yılında Topkapı Sarayı'nın restorasyon çalışması için Türkiye'ye geldiğinde, Harem hakkında bazı açı

SÜLEYMAN HÜSNÜ PAŞA

SÜLEYMAN PAŞA   Şıpka kahramanı Süleyman Paşa, Türkçülüğü askeri mekteplere sokmaya çalışıyordu. Süleyman Paşa'nın Türkçülüğüne Deguignes tarihi müessir ( etkili ) olmuştur, diyebiliriz. Çünkü memleketimizde ilk defa olarak Çin membalarına ( kaynaklarına ) istinaden Türk Tarihi yazan Süleyman Paşa, bu eserinde bilhassa Deguignes'yi mehaz ( kaynak ) edinmiştir. Süleyman Paşa, Tarih-i Alemi'nin medhalinde ( girişinde ), bu eseri niçin yazmaya teşebbüs ettiğini izah ederken diyor ki :" Askeri tercümesini mütehassıslara ( uzmanlara ) havale ettim. Fakat, sıra tarihe gelince, bunun tercüme tarikiyle ( yoluyla ) yazdırılamayacağını düşündüm. Avrupa'da yazılan bütün tarih kitapları ya dinimize yahut milletimize dair iftiralarla doludur. Bu kitaplardan hiç birisi tercüme edilip de memleketimizde okutulamaz. Bu sebebe binaen mekteplerimizde okunacak tarih kitabının telifini ben üzerime aldım. Vücuda getirdiğim bu kitapta hakikate mugayir ( aykırı ) hiçbir söze t