Ana içeriğe atla

FATİH SULTAN MEHMED HAN'IN ÖLÜMÜ

                                  FATİH SULTAN MEHMED HAN'IN ÖLÜMÜ(1481)

 Peygamber efendimizin müjdelediği, Sultanu'l Berreyn ve Hakanu'l Bahreyn olan İstanbul Fatihi Sultan Mehemmed Han, 1481 yılında hayatını kaybetti. Bugüne kadar Büyük Türk'ün ölümü hakkında birçok araştırma yapıldı. Fakat hiçbir çalışma, kesin bir yargıyı ortaya koyamadı. 

BÜYÜK TÜRK'ÜN SON SEFERİ

  "Sırrıma sakalımın bir tek telinin vakıf olduğunu bilsem,sakalımı kökünden keserim." Fatih, sefere çıkacağı zaman varacağı yeri kimseye söylemezdi. Bu onun muazzam zekasını yansıtan stratejik bir hamleydi. Fatih'in son seferinin nereye olduğu hakkında ki tartışmalar, günümüzde devamlılığını sürdürmektedir. Fatih, ömrünün son yıllarında Rodos ve İtalya üzerine iki ordu göndermiştir. Gedik Ahmet Paşa komutasındaki donanma, Otranto'yu alarak İtalya'nın fethi için bir köprübaşı meydana getirmişti. Fakat Veziriazam Mesih Paşa'nın Rodos'ta almış olduğu yenilgi Fatih'i bir hayli öfkelendirmişti. J.Von Hammer bu konu hakkında "Fatih,askerinin kendi komutası altında bulunduğu zaman hiç yenilmediğini düşündüğü için, ordunun Rodos Savaşı'nda zedelenmiş olan saygınlığını sağlamlaştırmak istedi." demektedir.(J.Von Hammer Osmanlı Tarihi s120) Göründüğü üzre Hammer, Büyük Türk'ün son seferinin Rodos'a olduğunu düşünmektedir. Mamafih, Yrd.Doç.Dr Ali Güler, "Fatih'in ölümü Roma'nın fethedilmesinden korkan Avrupa'da sevinç yaratmıştır." ifadesini kullanmıştır.(Ali Güler, Hilalin Gölgesinde s55)  Roma, Fatih'in eline geçtiği taktirde, papa Fatih'in himayesine girecekti.Gedik Ahmet Paşa'nın Otranto'yu almasından sonra Papalık telaşa kapıldı. İtalya'nın fethi için Fatih, yol üzerinde bulunan ve Akdeniz'de korsanlık yapan Rodosluların merkezi olan Rodos Adası'nı fethetmek zorundaydı.(Prof.Dr.Ahmet Şimşirgil İstanbul Fetih ve Fatih s184) Prof.Dr İlber Ortaylı bir sempozyumunda "Gedik Ahmet Paşa İtalya'da Otranto'yu fethetmişti fakat birdenbire Otranto'yu boşaltmak zorunda kaldık. Fatih o esnada Gebze sahrasındaydı ve Anadolu'ya geçti. Görünen oydu ki Fatih, gemilere binip çok açık bir şekilde İtalya'ya doğru açılacaktı." diyerek bu konu hakkındaki düşüncelerini belirtmiştir. Bu müverrihlerin düşünceleriyle de birlikte Fatih'in Rodos üzerine yürüdüğünü düşünebiliriz.  Fakat Prof.Dr Erhan Afyoncu bu konuya farklı bir bakış açısı getirmiştir. Afyoncu, "Fatih, yeni bir sefere çıktığı sırada, Gebze'de Hünkar Çayırı'nda öldü. Ordunun gideceği yön tam olarak ortaya çıkmadığı için, son seferinin nereye olduğu polemik konusu olmuştur. Bu seferin İtalya veya Rodos üzerine olduğunu ileri sürenler vardır. Ancak ordu Anadolu tarafında bulunduğu için bu seferin İtalya'ya olamayacağı açıkça bellidir."(Erhan Afyoncu Sorularla Osmanlı İmparatorluğu s142)demektedir. Beraberinde Afyoncu," Fatih'in, Müslüman hacıların rahatı için hac suyollarını tamir ettirmek istemesinden dolayı Memluk Devleti ile Osmanlılar arasında bir gerginlik oluşmuştu."(Erhan Afyoncu Sorularla Osmanlı İmparatorluğu s142) demektedir. Bu konu hakkında Prof.Dr Ahmet Şimşirgil "1481 yılına gelindiğinde Fatih'i ilgilendiren ve çözülmesi düşünülen üç önemli mesele vardı. Bunların en mühimi Mısır meselesi idi. Fatih Sultan Mehmed'in Memluk Sultanı ile hac yolu üzerindeki su kuyularının tamiri meselesinden doğan anlaşmazlık, Dulkadirli ülkesindeki nüfuz mücadelesi ile doruğa çıkmıştır."(Prof.Dr.Ahmet Şimşirgil İstanbul Fetih ve Fatih s185) demektedir. Görünen üzere Fatih, ömrünün son zamanlarında, Müslüman hacıların rahata ermesi için Memluk Devletine karşı yürümüş olabilir. Fatih Sultan Mehmed'in Rodos'a asker göndermesinin altında, İstanbul ile Mısır arasındaki yolun kontrolünü sağlamak isteği de öne çıkıyordu. Dönemin bazı tarihçileri onun Mısır'a yürüyerek bu ülkeyi fethetme niyetini ileri sürerken, Rodos'un fethinin bu işi kolaylaştıracağı fikrinde bulunduğunu da yazarlar.(Prof.Dr.Feridun Emecen Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi s172). 

FATİH'İN ÖLÜMÜ

  Nitekim Fatih, sultanlığının otuzuncu yılında,elli iki yaşında,3 Mayıs 1481 Perşembe günü, arkasında birçok soru işareti bırakarak hayata veda etti. Ölümündeki sır halen çözülebilmiş değildir. Fatih'in şaibeli ölümü hakkında kesin bir yargıya ulaşmak için çalışmalar halen sürmektedir. Fatih,hemen hemen bütün Osmanlı Padişahlarında görülen nikris(damla=goutte) hastalığından muzdaripti. Bu durum padişahın hareketlerini kısıtladığı gibi, devamlı ağrılar içinde kalmasına da sebep oluyordu. Osmanlı ordusu, Gebze civarındaki Hünkar Çayırı'nda konakladı. Sultan burada 1 Mayıs'ta şiddetli karın ağrıları çekmeye başladı.Eski hastalıklarının, yani nikris ile romatizmanın yanısıra yeni hastalıklar da başgöstermişti.(Prof.Dr.Erhan Afyoncu Sorularla Osmanlı İmparatorluğu s142-143).  Hali iyice sarsılmış, ağrıları da epeyce artmış bulunuyordu. Doktorlar çaresizlik içinde son bir çare arar gibiydiler. Padişah, hayattan kalan son ve kısa an içinde kandildeki yağ tükenmek üzere iken, kelime-i şehadet getirmekle zamanı geçiriyordu.(Prof.Dr.Ahmet Şimşirgil İstanbul Fetih ve Fatih s186). Tam ikindi namazı vakti bu geçici yurdu terkedip ebedilik sarayına göçtü.(Aşık Paşazade Tevarih-i Al-i Osman s231) J.Von Hammer Fatih'in ölümü hakkında "Seferin Mısır Sultanı üzerine mi yoksa Rodos üzerine mi olduğu bilinemedi.Ordu Üsküdar'dan Gebze'ye doğru yürüdü.Ancak Hünkarçayırı'na gelindiği zaman bir süreden beri sağlık durumu bozulmuş bulunan padişah duraklamak zorunda kaldı.Fatih,yeni bir zaferle iyileşeceğini umuyordu ancak 3 Mayıs 1481 Perşembe günü hayatını kaybetti."(J.Von Hammer Osmanlı Devleti s120) Prof.Dr.Ahmet Şimşirgil'de "Aslında Fatih Sultan Mehmed'in vefat nedeni kaynaklarda oldukça açıktır. O,1464 yılından beri yakalanmış olduğu nikris hastalığından muzdaripti."(Prof.Dr.Ahmet Şimşirgil İstanbul Fetih ve Fatih s187) diyerek Hammer'a katılmıştır. Bununla birlikte Fatih'in ölümü üzerine geniş bir araştırma yapan Şehabeddin Tekindağ'da Fatih'in eceliyle öldüğü fikrindedir. Nitekim meşhur tarihçi Kemal Paşazade"Amma dest-i takdir pençe-i tedbirin bozmuş ve ayak zahmetiyle huzurun uçurmuştu;ol sebepten uzak yere azm idemezdi. Nikris zahmeti ki atalarından intikal(genetik)bir hastalıktı." demektedir. Yani "son dönemlerinde kendisini ciddi olarak rahatsız kılmaya başlamıştı" demektedir. Bununla birlikte bir diğer müverrih Tursun Bey'de padişahın rahatsızlığından bahseder."Karşıya göçmek ve denizi geçmek esnasında eski marazın depreşmesi sebebi ile incinip ansızın bir ah çekti" diyerek eski hastalığının daha sefere çıkarken nüksettiğini belirtir. Franz Babinger, "Aşık Paşazade Tarihi'ndeki manzum bir parça ve Venedik arşivinde bulduğu bir belgeye istinaden yazdığı bir makalede Fatih'in zehirlenmiş olabileceğini ileri sürmüştür. Daha sonra Fatih'in zehirlenerek öldürüldüğü fikrini ileri süren yazarlar da, Babinger'in bu araştırmasından hareket etmişlerdir. (Prof.Dr.Erhan Afyoncu Sorularla Osmanlı İmparatorluğu s145) Daha önce II.Mehmed'e karşı ondan fazla suikast teşebbüsünde bulunan Venediklilerin Fatih'in ölümünde bir rollerinin olması kuvvetli bir ihtimal gibi durmaktadır. Prof.Dr İlber Ortaylı'da Fatih'in zehirlendiği görüşündedir. Ancak bütün araştırmalara rağmen Fatih'in ölümündeki esrar henüz çözülmüş değildir.
  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

I.BAYEZİD (YILDIRIM) DÖNEMİ

I.BAYEZİD ( YILDIRIM )   Osmanlı sultanlarının dördüncüsü, Sultan Murad-ı Hüdavendigar'ın oğlu olup, 1360'ta Orhan Gazi vefat ettiği sırada, Gülçiçek Hatun'dan doğru. Şehzade Bayezid, küçük yaştan itibaren zamanın en mümtaz alimlerinden olan Bursa Kadısı Koca Mahmud, Kazasker Çandarlı Halil ve Karamanlı Molla Rüstem'den ilim öğrendi. 1389'da yapılan I.Kosova Savaşı'na katılarak Şehzade Yakub ile büyük kahramanlık gösterdi. Babası I.Murad ( Hüdavendigar), bir Sırplı tarafından muharebe sahasında şehid edilince, devlet ileri gelenlerinin müşterek kararı ile Osmanlı tahtına çıktı. Bayezid Han Tahta Çıktıktan Sonra Ne Yaptı ? (Aşık Paşazade Tarihi)   Bayezid Han tahta oturunca Sırp ülkesine Kıratova yöresine ve bütün civarlarıyla Üsküp'e İshak Bey'in efendisi olan ve babasını aratmayan Paşa Yiğit Bey'i, Vidin'e ise Firiz Bey'i gönderdiler. Kısacası Sırp vilayetinin büyük kesimini idaresi altına alıp sonunda saadet ve gönül hoşluğuyla

OSMANLI'NIN HAREM GERÇEKLERİ

HAREM-İ HÜMAYUN   Akkadça'dan Arapça'ya geçmiş bir kelime olan harem, "korunan, mukaddes şey ve yer" manasına gelir. İslamiyetten önceki dönemlerde Ortadoğu'da kurulmuş devletlerde ve İran'da harem kurumuna rastlanır. Harem, Müslüman toplumlara mahsus bir kurum değildir, dünyanın her tarafında değişik din ve medeniyetlerde Harem'e rastlanır. Harem hayatı hakkında hiçbir inceleme yapmamış köşe yazarları, harem kaynaklı olarak tüm Osmanlı'yı aşağılayıp incitiyor; sekiz seneye seksen senelik icraatı sığdıran Yavuz Padişah dahil, neredeyse bütün Osmanlı Padişahlarına "s**s manyağı bir iğrençlik abidesi" süsü veriyorlar! Padişah, haremde yaşayan şehzadeler ve harem ağaları dışında hiçbir erkek buraya giremezdi. Padişahta canı istediği zaman buraya girip karpuz seçer gibi cariye seçemezdi.    Fransız tarihçi Robert Anhegger, 1960 yılında Topkapı Sarayı'nın restorasyon çalışması için Türkiye'ye geldiğinde, Harem hakkında bazı açı

SÜLEYMAN HÜSNÜ PAŞA

SÜLEYMAN PAŞA   Şıpka kahramanı Süleyman Paşa, Türkçülüğü askeri mekteplere sokmaya çalışıyordu. Süleyman Paşa'nın Türkçülüğüne Deguignes tarihi müessir ( etkili ) olmuştur, diyebiliriz. Çünkü memleketimizde ilk defa olarak Çin membalarına ( kaynaklarına ) istinaden Türk Tarihi yazan Süleyman Paşa, bu eserinde bilhassa Deguignes'yi mehaz ( kaynak ) edinmiştir. Süleyman Paşa, Tarih-i Alemi'nin medhalinde ( girişinde ), bu eseri niçin yazmaya teşebbüs ettiğini izah ederken diyor ki :" Askeri tercümesini mütehassıslara ( uzmanlara ) havale ettim. Fakat, sıra tarihe gelince, bunun tercüme tarikiyle ( yoluyla ) yazdırılamayacağını düşündüm. Avrupa'da yazılan bütün tarih kitapları ya dinimize yahut milletimize dair iftiralarla doludur. Bu kitaplardan hiç birisi tercüme edilip de memleketimizde okutulamaz. Bu sebebe binaen mekteplerimizde okunacak tarih kitabının telifini ben üzerime aldım. Vücuda getirdiğim bu kitapta hakikate mugayir ( aykırı ) hiçbir söze t