Ana içeriğe atla

I.MEHMED (ÇELEBİ) DÖNEMİ

I.MEHMED ( ÇELEBİ ) DÖNEMİ

  Fetret Devri'nin ardından, Bursa ve Edirne'yi yeniden kendi hükümranlığı altında birleştirmeyi başaran I.Mehmed, başlıca amacı olan Osmanlı Devleti'ni babasının dönemindeki gibi yeniden ihya etmek için hayli çaba sarf etti. Çoğu defa da karşılıklı dengeleri ustaca gözeten nazik ve ölçülü bir siyaset izlemeyi tercih etti. 1413'te Edirne'de kabul ettiği Bizans, Sırbistan, Eflak, Mora Despotluğu ve Atina Prensliği gibi tabi devletlerin elçilerine dostluk ve barış sözü vererek iktidarının çatışmadan mümkün olduğunca uzak kalmaya yönelik arzusunu beyan etti. 
  Cenevizler ve Rodos Şövalyeleri ile anlaşma yoluna gitti. Germiyan ve Menteşeoğulları ile de belirli bir mutabakat sağladı. Karaman kuvvetlerini yenilgiye uğratan Osmanlılar, Konya'yı kuşatma altına aldı. Karamanoğulları, yapılan antlaşmayla Hamid-ili ve Said-ili topraklarını Osmanlılara bırakmaya razı oldu. Osmanlı deniz gazileri, 1415'te Ege Denizi'nde Venediklilere ait ada ve deniz üslerini vurdular.
  Osmanlılar bu dönemde de hala Timurlu baskısını üzerlerinde ağır şekilde hissediyorlardı. Timurlu tahtına oturan oğlu Şahruh, babasının siyasetini izleyerek Osmanlı saltanatının güçlenip Anadolu'daki siyasi dengeyi bozmasını istemiyordu. Timurlu sarayında tutsak bulunan Osmanlı şehzadesi Mustafa'yı 1415 başlarında Trabzon'a yollayarak, I.Mehmed'le kardeşi arasında bir taht kavgası başlattı. Taht iddiacısı Mustafa, Aydınoğlu Cüneyd Bey ile birleşti. birlikte hareket eden Cüneyd Bey ve Mustafa, Rumeli'deki uç beylerini kendi saflarına çekmekte başarısız oldular ve Bizans'a sığınmak zorunda kaldılar. Bizans İmparatoru Manuel, Çelebi Mehmed'le anlaşma yoluna gitti. Osmanlı sultanı, hayatta olduğu sürece Mustafa'nın İstanbul'da hapiste alıkonulması karşılığında, Bizans hazinesine yıllık 300.000 akçe ödemeyi kabul etti.
  Çelebi Mehmed, aynı yıl Karaman seferine niyet etti, fakat hastalığından ötürü bu harekatı veziri Bayezid Paşa gerçekleştirdi. Bayezid Paşa'nın seferi hayli başarılı geçti. Osmanlı birlikleri, Eflak'a akınlar düzenlediler; Tuna'nın sağ kıyısında inşa edilen Rusçuk Kalesi bir Osmanlı askeri üssü haline getirildi. Askeri harekat Macaristan'a uzandı, Severin Kalesi bile ele geçirildi. 
  Çelebi Mehmed, Haziran ayında vefat etti. Bizans Tarihçisi Dukas'a göre "Çelebi Mehmed avda iken hastalanarak yatağa düştü. Geçirdiği ağır felç sebebiyle de hayatını kaybetti. Tarihçimiz Prof.Dr. İlber Ortaylı Çelebi'nin ölümü hakkında bir malumatın olmadığını belirtmektedir.( Prof.Dr. İlber Ortaylı, Türkün Tarihi 2, TİMAŞ Yayınları, İstanbul 2019, 185) Prof.Dr.İlber Ortaylı Çelebi Mehmed'in kişiliği hakkında şu sözleri söylemektedir:" Çelebi Mehmed, diplomasi bakımından son derece kurnaz... Askerlikteki nüfuzu, etrafındaki paşalar sayesinde sağlanıyor ama o paşaları idare etmek de bir meziyet gerektiriyor. Rumca biliyor; buradan da anlıyoruz ki Rumca, ilk devir padişahlarında bir nevi ikinci dil. Kendisine Rumca "Genç Adam" manasında "kiryetsis" deniliyor. "Kirişçi" unvanı da buradan kalma. Çelebi Sultan Mehmed, fetret Devri'nde girdiği ikili muharebede yenildi, iki muharebede galip geldi. Biz o dönemde Bizans'ın entrikalarıyla Selanik'i kaybettik. Şehri ancak II.Murad devrinde geri alabildik."

ŞEYH BEDREDDİN

 Musa Çelebi, Edirne'de idareyi ele geçirdiğinde dönemin önemli alimlerinden Şeyh Bedreddin'i kadıasker olarak tayin etmişti. Çelebi Mehmed kardeşini mağlup edince, Şeyh Bedreddin'i görevden aldı ve ona maaş bağlayarak İznik'e sürdü. Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa'yı Aydın ve civarına gönderdi. Börklüce Mustafa, bölgede geniş bir taraftar kitlesi toplayınca devlet için tehlike oluşturdu. Durumun farkına varan Şeyh Bedreddin, İznik'ten kaçıp Kastamonu'ya gitti. İsfendiyaroğulları'ndan destek bulamayınca Dobruca'ya geçti.
  Osmanlı kuvvetleri harekete geçerek Karaburun'da bulunan Börklüce Mustafa ve Manisa civarında bulunan Torlak Kemal'i mağlup ettiler. Bayezid Paşa komutasındaki Osmanlı birlikleri de Rumeli'de Şeyh Bedreddin'in çevresindeki adamları dağıtıp şeyhi yakaladılar. Sultan ulemadan bir meclis kurarak Şeyh Bedreddin hakkında karar vermelerini istedi. Ulema, Şeyh Bedreddin'in öldürülmesine karar verdi ve Bedreddin Simavi 18 Aralık 1416'da Serez'de asıldı.
  Prof.Dr. İlber Ortaylı Şeyh Bedreddin hakkında, "Şeyh Bedreddin'in kim olduğunu tam olarak bilmiyoruz. İnsanlar, Nazım Hikmet'in güzel dizelerini okuyorlar ve o şiirlerdeki gibi zannediyorlar meseleyi. başka türlü belgeler de var. Resmi Osmanlı görüşüne göre Şeyh Bedreddin bir zındık. Birtakım Osmanlı uleması adama zındık diyor ama Musa Çelebi de mi zındık ki Şeyh Bedrettin'i kazasker yapıyor? Fetret Devri'nde kendi adına hutbe okutan bir padişahın kazaskerinden bahsediyoruz. Kazasker; fevkalade yetkili reisü'l- kudad, hukuk ve din alimidir. Mesele bu değil. Onun adına ayaklananların Şeyh Bedreddin ile ilgileri yok, görmemişler bile." demektedir.

AŞIK PAŞAZADE TARİHİNDE SULTAN ÇELEBİ MEHMED'İN ÖLÜMÜ

  "Sultan Mehmed'in dört oğluyla yedi kızı kaldı. Kendisi Edirne'de vefat etti. Başını yastığa kor komaz vezirlerini topladı. "Çabuk büyük oğlum Murad'ı getirin." dedi. Derhal o saatte Çeşnirgibaşı Elvan Bey'i gönderdiler. Padişah: "Ben artık bu döşekten kalkmam ve Murad Han gelmeden ölürüm, memleket birbirine girmeden, bu işlerin çaresine bakın. Murad Han gelinceye kadar da benim ölümümü duyurmayın." dedi. Vezirleri Hacı İvaz Paşa, Bayezid Paşa ve İbrahim Paşa bir yere toplanıp:"Eğer durum böyle olursa ne yapmak gerek?" diye birbirlerine danıştılar.
  Kapının hafiflemesi için Hacı İvaz Paşa:"Geliniz, kulu maslahata gönderelim, ondan sonra bir çaresine bakarız." dedi. Hemen divanı topladılar ve:"Padişahımız İzmiroğlu'nun üzerine sefere çıkıyor ve kulum olanlar gitsin Anadolu beylerbeyisiyle Biga'da buluşsunlar dedi. Hiç vakit kaybetmeden çıkın." dediler. Ayrıca ulufelerini verdiler. Anadolu Beylerbeyine de:"Çabuk orduyu Biga'da topla." diye haber gönderdiler. Askeri eğlemeden hemen gönderdiler, gitti.
  Amma her gün kapıda divan toplayıp sancak ve tımar verip almalar ve çeşitli işlerin görülmesi, doktorların girip çıkmaları ve bunların tedavi yönüyle paşalardan, padişaha ilaç etmek için, çeşit çeşit otlar istedikleri görülüyordu. Diğer yandan durmadan çaşnirgibaşı Elvan Bey'e:" Üzerine aldığın vazifeyi yerine getir." diye posta çıkarmaları da dikkat çekiyordu.
  Bir gün asker toplanıp paşaların üzerine gelerek:" Padişahımız nerede, ne oldu? Hiç çıkmıyor." dediler. buna karşı paşalar da :" Bu hekimler çıkmaya bırakmıyorlar." cevabını verdiler. Ağalara da tehditle:" Elbette girer, padişahımızı görürüz." dediler. Hacı İvaz Paşa:" Şimdi bugün sabredin, yarın çıkaralım, gelip görün" dedi. Acemden gelmiş Gürdüzen adında bir hekim vardı. Yıldırım Han'ında hekimi idi. Gidip bir çare düşündü. Meyyitin arkasına bir oğlan oturttu. Ustaca bir şey düzdü. Oğlan meyyitin arkasında oturup ölünün elini hareket ettirdi. Ölü kendi eliyle sakalını okşayıp sığar durumda görüldü. Hekim gelip tülbentini yere vurarak paşalara:" Yüce Allah sağlık versin, Biz Allah'tan ümidimizi kesmiş değiliz." dediler. Ağalar da padişahın kendi eliyle sakalını tuttuğunu ve okşadığını görünce gidip kendi işlerine baktılar. Sonra paşalara hekimi, padişahın koluna girerek alıp saraya götürdüler."


KAYNAKÇA
Aşık Paşazade, Tevarih-i Al-i Osman, GÖKKUBBE Yayınları, İstanbul 2018, 137
Prof.Dr. İlber Ortaylı, Türklerin Tarihi 2, İstanbul 2019, 181-185
Prof.Dr. Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, YEDİTEPE Yayınevi, İstanbul 2018, 102
Prof.Dr. Feridun M. Emecen, Osmanlı Kuruluş ve Yükseliş Tarihi,TÜRKİYE İŞ BANKASI Kültür Yayınları, İstanbul 2019, 103-104,105-106,107-108

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

I.BAYEZİD (YILDIRIM) DÖNEMİ

I.BAYEZİD ( YILDIRIM )   Osmanlı sultanlarının dördüncüsü, Sultan Murad-ı Hüdavendigar'ın oğlu olup, 1360'ta Orhan Gazi vefat ettiği sırada, Gülçiçek Hatun'dan doğru. Şehzade Bayezid, küçük yaştan itibaren zamanın en mümtaz alimlerinden olan Bursa Kadısı Koca Mahmud, Kazasker Çandarlı Halil ve Karamanlı Molla Rüstem'den ilim öğrendi. 1389'da yapılan I.Kosova Savaşı'na katılarak Şehzade Yakub ile büyük kahramanlık gösterdi. Babası I.Murad ( Hüdavendigar), bir Sırplı tarafından muharebe sahasında şehid edilince, devlet ileri gelenlerinin müşterek kararı ile Osmanlı tahtına çıktı. Bayezid Han Tahta Çıktıktan Sonra Ne Yaptı ? (Aşık Paşazade Tarihi)   Bayezid Han tahta oturunca Sırp ülkesine Kıratova yöresine ve bütün civarlarıyla Üsküp'e İshak Bey'in efendisi olan ve babasını aratmayan Paşa Yiğit Bey'i, Vidin'e ise Firiz Bey'i gönderdiler. Kısacası Sırp vilayetinin büyük kesimini idaresi altına alıp sonunda saadet ve gönül hoşluğuyla

OSMANLI'NIN HAREM GERÇEKLERİ

HAREM-İ HÜMAYUN   Akkadça'dan Arapça'ya geçmiş bir kelime olan harem, "korunan, mukaddes şey ve yer" manasına gelir. İslamiyetten önceki dönemlerde Ortadoğu'da kurulmuş devletlerde ve İran'da harem kurumuna rastlanır. Harem, Müslüman toplumlara mahsus bir kurum değildir, dünyanın her tarafında değişik din ve medeniyetlerde Harem'e rastlanır. Harem hayatı hakkında hiçbir inceleme yapmamış köşe yazarları, harem kaynaklı olarak tüm Osmanlı'yı aşağılayıp incitiyor; sekiz seneye seksen senelik icraatı sığdıran Yavuz Padişah dahil, neredeyse bütün Osmanlı Padişahlarına "s**s manyağı bir iğrençlik abidesi" süsü veriyorlar! Padişah, haremde yaşayan şehzadeler ve harem ağaları dışında hiçbir erkek buraya giremezdi. Padişahta canı istediği zaman buraya girip karpuz seçer gibi cariye seçemezdi.    Fransız tarihçi Robert Anhegger, 1960 yılında Topkapı Sarayı'nın restorasyon çalışması için Türkiye'ye geldiğinde, Harem hakkında bazı açı

SÜLEYMAN HÜSNÜ PAŞA

SÜLEYMAN PAŞA   Şıpka kahramanı Süleyman Paşa, Türkçülüğü askeri mekteplere sokmaya çalışıyordu. Süleyman Paşa'nın Türkçülüğüne Deguignes tarihi müessir ( etkili ) olmuştur, diyebiliriz. Çünkü memleketimizde ilk defa olarak Çin membalarına ( kaynaklarına ) istinaden Türk Tarihi yazan Süleyman Paşa, bu eserinde bilhassa Deguignes'yi mehaz ( kaynak ) edinmiştir. Süleyman Paşa, Tarih-i Alemi'nin medhalinde ( girişinde ), bu eseri niçin yazmaya teşebbüs ettiğini izah ederken diyor ki :" Askeri tercümesini mütehassıslara ( uzmanlara ) havale ettim. Fakat, sıra tarihe gelince, bunun tercüme tarikiyle ( yoluyla ) yazdırılamayacağını düşündüm. Avrupa'da yazılan bütün tarih kitapları ya dinimize yahut milletimize dair iftiralarla doludur. Bu kitaplardan hiç birisi tercüme edilip de memleketimizde okutulamaz. Bu sebebe binaen mekteplerimizde okunacak tarih kitabının telifini ben üzerime aldım. Vücuda getirdiğim bu kitapta hakikate mugayir ( aykırı ) hiçbir söze t