Ana içeriğe atla

I.MURAD (HÜDAVENDİGAR) DÖNEMİ

I.MURAD ( HÜDAVENDİGAR )

  Osmanlı padişahlarının üçüncüsü, veli ve ahi şeyhi. Orhan Gazi'nin oğlu olup, Osman Gazi'nin vefat ettiği ve Bursa'nın fethedildiği sene olan 1326'da Nilüfer Hatun'dan doğdu. I.Murad, Orhan Gazi'nin altı oğlundan ikincisiydi. Aynı anneden olan ağabeyi Rumeli fatihi Süleyman Paşa'nın bir av sırasında attan düşerek ölmesi ona saltanat yolunu açmıştı. Ağabeyi Süleyman Paşa'nın yerine geçtikten sonra başarılı faaliyetler yürüten I.Murad, babasının 1362'de ölümünden sonra Osmanlı tahtına geçti
  Anadolu ve balkanlarda giriştiği faaliyetlerle Osmanlı Beyliği'ni bir devlet haline getiren I.Murad döneminde yeni ihtiyaçlar, askeri sistemin düzenlenmesine ve devlet teşkilatında önemli değişikliklere yol açmış, merkezi bir yapının temelleri atılmıştı.
  I.Murad tahta geçince Ankara'nın geri alınmasıyla meşgul oldu. Bu durumdan istifade eden Bizans, Osmanlılar'ın elinde bulunan Çorlu, Burgaz ve Malkara gibi yerleri geri almıştı. I.Murad, Anadolu'daki durumu sağlamlaştırdıktan sonra Rumeli'ye dönerek bu yerleri tekrar ele geçirdi.

Aşık Paşazade Tarihinde Edirne

  Sultan Murad han Gazi Birgos'dan Eski'ye geldi. Onunda hisarını boş buldu. Bu birkaç hisarı da aldı. Bu boş kalan hisarların kafirleri Edirne'ye gidip orada toplanmışlar. Padişah lalası Şahin'e asker verip Edirne'ye gönderdi. Lala yürüyüp Edirne'ye gitti. Kafirler Lala'nın geleceğini işitip büyük bir orduyla karşıladılar. Allah, Lala'ya fırsat verdi, yapılan savaşta kafirler bozulup Edirne hisarına girdiler. Beri yanda hükümdara düşmanın yenilip kaçtığını gösteren başlar gönderdiler. Hacı İlbeyi'yle Gazi Evrenoz gelip padişahın önüne düştüler ve leyin bir kayıkla kaçıp İnez'e gitti. Sabah olunca bu durumdan herkes haberdar oldu. Şehrin kapısını açarak hisarı teslim ettiler, şehir fethedildi. Adet olduğu üzere şehri kayda geçirip gereğini yaptılar.
  Bu fetih, hicretin yedi yüz altmış birinde ( M. 1360-61), Orhan Gazi'nin oğlu Sultan Murad Han Gazi eliyle gerçekleştirildi.

  Çirmen Savaşı'ndan bahsetmeden önce sizleri bilgilendirmek istediğim bir konu var. Prof.Dr. Halil İNALCIK, Osmanlı tarihlerinin 1352'de Rumeli'ye geçen Süleyman Paşa'nın, Sırplarla yaptığı savaşları, Edirne'nin fethini ve Çirmen Savaşı'nı (1371) birbirine karıştırıldıklarını belirtir. Muhtemelen Süleyman Paşa zamanında Sırplarla yapılan savaşlar sırasında meydana gelen bir baskın ( 1352'deki Dimetoka Savaşı?) 1371'deki Çirmen Savaşı ile birleştirilerek, 1364 yılında yeni bir savaş meydana çıkarmıştır.

ÇİRMEN ( SIRP SINDIĞI ) SAVAŞI

  Uglyeşa ve kardeşi Vulkaşin'in kumandasındaki bir Sırp ordusu 1371 yılında Edirne'yi almaya teşebbüs etti. Osmanlı uc kuvvetleri 26 Eylül'de Çirmen'de ( Chernomen ) ani bir gece baskını yapıp iki kardeşi öldürerek Sırpları ezici bir şekilde mağlup ettiler. Meriç yenilgisiyle güney Slavları üstünde Türk hakimiyeti başladı. Çirmen'deki Osmanlı zaferi, İtalya'yı Osmanlıların istilasına maruz bırakacak bir tehdit olarak endişeye sebep olmuş görünüyor.

I. KOSOVA SAVAŞI

  Çirmen Savaşı'ndan sonra Orta Kol Komutanı Kara Timurtaş Paşa, Vardar ovasından, Balkan dağlarının kuzey ve batı yönüne doğru fetihler yaptı. Samakov, Manastır, Pirlepe ve Niş'i fethetmişti. Akınları Bosna'ya doğru uzatması üzerine Sırp Prensleri ve diğer mahalli prensler harekete geçti.1388 Ağustos'unda Osmanlı kuvvetlerinin ağır bir mağlubiyete uğradığı savaş, Trebinye'nin kuzeyindeki Biletsa'da Bosna ordusuyla yapılmıştı. Bu, Türklere karşı kazanılan ilk Hristiyan zaferiydi. Kavala Şahin komutasındaki Osmanlı birliklerinin yenilgisi yeni gelişmeleri beraberinde getirmekte gecikmedi.
  I.Murad,bulunduğu bölgede önemli bir güç haline gelen Lazar ile Osmanlı birliklerini ağır mağlubiyete uğratmış Tvrtko arasında işbirliği olma ihtimali karşısında aynı zamanda vasalı olan Lazar'ın üzerine yürüdü. Aslında bu, Osmanlı sınırlarında bir vasalın isyanını bastırma amaçlı bir sefer değil, baş göstermesi muhtemel bir tehlikenin ortadan kaldırılmasına yönelik bir harekattı. Bu önemli savaş, 28 Haziran 1389'da Kosova Ovası'nda vuku buldu. Yapılan mücadele kesin bir Osmanlı galibiyeti ile neticelendi. Ancak I.Murad ve Lazar savaş meydanında hayatlarını kaybettiler. 
  Aslında bu savaş neticeleri itibariyle Osmanlılar açısından mühimdir. Bu zafer kısa vadede Osmanlılara büyük bir askeri ve siyasi kazanç sağladı. Artık onlara Tuna Nehri'nin güneyinde kalan bölgelerde Macarlardan başka karşı koyacak bir güç kalmamıştı. Kuzey Sırbistan yolu Osmanlılara açılmış, Sırp Despotluğu vasal hale gelmiş, Makedonya, Sırbistan, Arnavutluk ve Bosna'ya doğru ilerleme imkanı doğmuştu.
 
AŞIK PAŞAZADE TARİHİNDE I.KOSOVA SAVAŞI VE MURAD HAN'IN ÖLÜMÜ

 "Sırp Kralı önce Murad Han'a elçi gönderdi ve : Gel Kosova'da buluşalım, sen de oğlanlarını yanında getir. Benim de bir oğlum var, ben de getireyim. Hele bir gel, bukuşalım, ya savaşır ya da barış yaparız. Tanrı ne gösterirse ona razı olalım." dedi. Padişaha pek çok hediyeler de gönderdi. Sonra mektubunda: "Kardeşim Han!" diye yazmıştı. Ayrıca mektubunda : İyi ve sağlam şekilde hazırlanıp gel. Ben de seni iyi hazırlıklarla karşılarım." dedi.
  Murad Han iki oğlunu da yanına almıştı. Biri Kütahya ve Hamidili sancağına sahib olan Bayezid Han, diğeri de Karasi Sancağı beyi Yakup Çelebi idi. Murad Han Gazi: "Bütün illeyin beyleri seçme askerler toplayıp hazırlanıp gelsinler." diye buyurdu.
  Kafirler, Müslüman askerlerini görünce derhal yönlerini o tarafa çevirip yürüdüler. Sağ tarafta Bayezid Han, sol tarafta Yakup Çelebi durup, yerlerini aldılar. Gaziler de :"Alahu ekber" diye tekbir sesleriyle kafirlere karşı yürüdüler. Şehzadeler yarışırcasına düşmanla çarpıştılar. Sağ koldan Bayezid Han, sol koldan Yakup Çelebi son hayretle savaştılar. Sırp Kralı Yakup Çelebi'nin tarafına yüklendi, ancak kafirlerden pek çok asker öldü.
  Beri yanda Miloş Kubile adlı bir kafir, mızrağını sürüyerek ve şapkası elinde olarak padişaha doğru yürüdü. Gaziler karşı çıktılar. Ancak o kafir: "Gidin, ben el öpmeye geldim ve hem müjde getirdim." dedi. Sırb'ı oğluyla tuttular. "İşte getiriyorlar." deyince, gaziler uzak durdular. O kafir yaklaşınca mızrağını çevirip Padişah'a vurdu. Hemen padişahın üzerine çadır kurdular. Bayezid'i sancak dibinde bıraktılar: "Gel seni baban ister." dediler. Çadıra gelir gelmez onu da babası gibi ettiler. Sırb'ı oğluyla getirip onların da işini bitirdiler.
  O gece asker arasında huzursuzluk ve kargaşa oldu. sabah olunca Bayezid Han'ı padişah yaptılar. Gelip tahta oturdu ve Edirne tarafına yöneldi.
  Bu hadise tarih olarak hicretin yedi yüz doksan birinde meydana ( M. 1389 ) geldi.

HÜDAVENDİGAR NE DEMEKTİR ? 

  I.Murad, tarih kitaplarında Murad-ı Evvel, Murad Hüdavendigar ve Gazi Hünkar diye anılır. Avrupa kaynaklarında ise "Amurad" diye bahsedilir. Murad Hüdavendigar en çok kullanılan ismidir. Farsça bir kelime olan Hüdavendigar, "hükümdar" manasına gelir. Onun bu ünvanı sonradan Bursa'nın merkez olduğu sancağın ismi oldu. Bu bölgeler Osmanlı taşra yönetiminde "Hüdavendigar Sancağı" olarak geçer.



KAYNAKÇA
Prof.Dr.Halil İNALCIK, Fatih Sultan Mehemmed Han, TÜRKİYE İŞ BANKASI Kültür Yayınları, İstanbul 2020, 46-47, 49
Aşık Paşazade, Tevarih-i Al-i Osman, GÖKKUBBE Yayınları, İstanbul 2018, 96, 105-106
Prof.Dr. Feridun M. Emecen, Osmanlı İmparatorluğu'nun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi, TÜRKİYE İŞ BANKASI Kültür Yayınları, İstanbul 2019, 65-66, 68
Türkiye Gazetesi Yayınları, Osmanlı Padişahları, 2. cilt, İstanbul 2006, 129
Prof.Dr. Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, YEDİTEPE Yayınevi, İstanbul 2018, 63, 67-68
    
  

  


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

I.BAYEZİD (YILDIRIM) DÖNEMİ

I.BAYEZİD ( YILDIRIM )   Osmanlı sultanlarının dördüncüsü, Sultan Murad-ı Hüdavendigar'ın oğlu olup, 1360'ta Orhan Gazi vefat ettiği sırada, Gülçiçek Hatun'dan doğru. Şehzade Bayezid, küçük yaştan itibaren zamanın en mümtaz alimlerinden olan Bursa Kadısı Koca Mahmud, Kazasker Çandarlı Halil ve Karamanlı Molla Rüstem'den ilim öğrendi. 1389'da yapılan I.Kosova Savaşı'na katılarak Şehzade Yakub ile büyük kahramanlık gösterdi. Babası I.Murad ( Hüdavendigar), bir Sırplı tarafından muharebe sahasında şehid edilince, devlet ileri gelenlerinin müşterek kararı ile Osmanlı tahtına çıktı. Bayezid Han Tahta Çıktıktan Sonra Ne Yaptı ? (Aşık Paşazade Tarihi)   Bayezid Han tahta oturunca Sırp ülkesine Kıratova yöresine ve bütün civarlarıyla Üsküp'e İshak Bey'in efendisi olan ve babasını aratmayan Paşa Yiğit Bey'i, Vidin'e ise Firiz Bey'i gönderdiler. Kısacası Sırp vilayetinin büyük kesimini idaresi altına alıp sonunda saadet ve gönül hoşluğuyla

OSMANLI'NIN HAREM GERÇEKLERİ

HAREM-İ HÜMAYUN   Akkadça'dan Arapça'ya geçmiş bir kelime olan harem, "korunan, mukaddes şey ve yer" manasına gelir. İslamiyetten önceki dönemlerde Ortadoğu'da kurulmuş devletlerde ve İran'da harem kurumuna rastlanır. Harem, Müslüman toplumlara mahsus bir kurum değildir, dünyanın her tarafında değişik din ve medeniyetlerde Harem'e rastlanır. Harem hayatı hakkında hiçbir inceleme yapmamış köşe yazarları, harem kaynaklı olarak tüm Osmanlı'yı aşağılayıp incitiyor; sekiz seneye seksen senelik icraatı sığdıran Yavuz Padişah dahil, neredeyse bütün Osmanlı Padişahlarına "s**s manyağı bir iğrençlik abidesi" süsü veriyorlar! Padişah, haremde yaşayan şehzadeler ve harem ağaları dışında hiçbir erkek buraya giremezdi. Padişahta canı istediği zaman buraya girip karpuz seçer gibi cariye seçemezdi.    Fransız tarihçi Robert Anhegger, 1960 yılında Topkapı Sarayı'nın restorasyon çalışması için Türkiye'ye geldiğinde, Harem hakkında bazı açı

SÜLEYMAN HÜSNÜ PAŞA

SÜLEYMAN PAŞA   Şıpka kahramanı Süleyman Paşa, Türkçülüğü askeri mekteplere sokmaya çalışıyordu. Süleyman Paşa'nın Türkçülüğüne Deguignes tarihi müessir ( etkili ) olmuştur, diyebiliriz. Çünkü memleketimizde ilk defa olarak Çin membalarına ( kaynaklarına ) istinaden Türk Tarihi yazan Süleyman Paşa, bu eserinde bilhassa Deguignes'yi mehaz ( kaynak ) edinmiştir. Süleyman Paşa, Tarih-i Alemi'nin medhalinde ( girişinde ), bu eseri niçin yazmaya teşebbüs ettiğini izah ederken diyor ki :" Askeri tercümesini mütehassıslara ( uzmanlara ) havale ettim. Fakat, sıra tarihe gelince, bunun tercüme tarikiyle ( yoluyla ) yazdırılamayacağını düşündüm. Avrupa'da yazılan bütün tarih kitapları ya dinimize yahut milletimize dair iftiralarla doludur. Bu kitaplardan hiç birisi tercüme edilip de memleketimizde okutulamaz. Bu sebebe binaen mekteplerimizde okunacak tarih kitabının telifini ben üzerime aldım. Vücuda getirdiğim bu kitapta hakikate mugayir ( aykırı ) hiçbir söze t