Ana içeriğe atla

KÖPRÜLÜ MEHMED PAŞA

KÖPRÜLÜ MEHMED PAŞA

  Gençliğinde İstanbul'a getirilerek bir müddet sarayda çeşitli hizmetlerde bulunan Mehmed Paşa, geçimsizliği ve serkeşliği yüzünden sipahilik ile taşraya çıkmıştı. Bundan sonra Amasya'ya; "Köprü" kasabasına gidip orada yerleşmiş ve bu yüzden de "Köprülü" olarak anılmaya başlanmıştır. Kendisinin aslen Berat (Arnavut Belgradı) Sancağı'nın  Rudnik Köyü'nden olduğunu söyleyenlerde vardır. Bununla birlikte bazı müverrihler, Mehmed Paşa'nın,sipahi olarak görev yaptığı yıllarda Amasya'ya bağlı olan Köprü ( Vezirköprü ) kazasının voyvodasının kızıyla evlendiğini, bu sebepten ötürü de kendisine "Köprülü" dendiğini rivayet etmektedirler. IV. Murad'ın Bağdat muhasarasına Çorum Sancak Beyi olarak katıldı.
  Gürcü Mehmed Paşa'nın sadareti esnasında Valide kethüdası Mimar Kasım Ağa, sadrazamdan memnun olmayan Valide Sultan'a Köprülü'yü tavsiye etmişti, fakat Köprülü kıskançlık yüzünden Köstendil Sancağı'na sürüldü. Boynueğri sadrazam olup Halep'ten İstanbul'a gelirken yolda karşılaştığı Köprülü'yü de yanında getirmişti. İşte Boynueğri'den memnun olmayan Valide Sultan yine Mimar Kasım Ağa'nın tavsiyesi üzerine Köprülü'ye sadaret teklif etti. Köprülü ancak dört şart ile kabul edebileceğini bildirdi.
  1. Huzur-ı Hümayuna yazılacak herhangi bir telhisin ( özetin ) mutlaka infaz olunup ( yerine getirilip ) hilafına ( karşı ) emir verilmemesi,
  2. En büyükten en küçüğe kadar bütün rütbe, tayin ve aziller hususunda katiyyen hiçbir taraftan bu kurallarına ısrar buyurulmaya ki işe kabiliyetli adam kullanıla,
  3. Vezirler veya diğer devlet erkanı arasından herhangi birinin fikir ve reyinin ( görüşünün ) makbul tutularak kendi istiklaline halel ( bozulma ) verilmemesi,
  4. Bu kulları hakkında garez sahipleri olan münafıkların sözlerine itimat olunmaya ve söz söyletilmeye; zira herkes devlete ortak olmak ister; herkesi hakkına razı etmek ve ikna eylemek mümkün değildir. Bu yüzden veziriazama düşman olanlar ve hased edenler çoktur.
  Köprülü sadarete geçer geçmez "padişahın seferi vardır" diyerek İstanbul'da ve taşrada hazırlıklar yaptırmaya başladı. Fakat kul taifesi ansızın Sultanahmed Meydanı'nda toplanıp kargaşalık çıkarmaya yeltendiler. Sadrazam bunlara göz açtırmadı. Liderlerini öldürtüp cemiyetlerini dağıttı ve şehirdeki hanları tamamen bunlardan temizledi. Bu olayla otoritesini ıspatlayan Köprülü bundan sonra asıl kuvvetini Kadızadeliler meselesinde gösterdi. Kadızadeliler meselesini bir sonraki yayında daha detaylı olarak ele alacağız. 
  Köprülü, sadrazam olmasıyla makamlarını kaybedenlere karşı kendisini emniyete aldı. Eski sadrazam sürüldü, mallarına el konuldu ve çevresi dağıtıldı. Devletin üst mevkilerine kendi adamlarını getirdi. Çanakkale Boğazı'ndaki venedik ablukasını kaldırmak için harekete geçti. Gönderdiği donanma başarısız oldu. Ancak savaşın üçüncü günü Kumburnu Kalesi topçularından Kara Mehmed'in attığı bir gülle, Osmanlı tarihlerinde Kör Kaptan diye anılan Venedik Amirali  Mocenigo'nun gemisine isabet edip, geminin cephaneliğini infilak ettirdi. Beraberinde Bozcaada ve Limni'nin geri alınmasıyla Boğazlar'da emniyet sağlandı. Bu başarılar ile sadrazamın prestiji arttı.
  Sadrazam Erdel'de iken, isyan eden Abaza Hasan Paşa, İstanbul önlerine geldi. Seferden geri çağırılan sadrazam, Abaza Hasan Paşa'nın üzerine yürüyünce asiler dağılarak geri çekildiler. Hasan Paşa barış isteyince onu ve yandaşlarını Halep'te bir ziyafette öldürttü. ( Abaza Hasan Paşa'nın isyanlarını bir sonraki yayınımızda daha geniş çaplı ele alacağız. ) Köprülü, sert tedbirlerle devlet otoritesini yeniden kurmuştu. Gerek onun, gerekse oğlu Fazıl Ahmed Paşa'nın icraatıyla Osmanlı İmparatorluğu kendisini toparlamış ve sistemin tekrar işler hale gelmesiyle İkinci Viyana Seferi'ne kadar yaklaşık çeyrek asır XVI. yüzyıldaki güçlü görüntüsüne geri dönmüştü. 
  Köprülü, hayır işlerine büyük önem vermiştir. Anadolu'da ve Rumeli'de cami, mescit, mektep, hamam ve dükkanlar yaptırıp; bunlar için mülk köylerinin büyün hasılatını vakfetmiştir.


KAYNAKÇA
İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi, III, kısım 1, 351-356
Doğuştan Günümüze İslam Tarihi, ZAMAN Gazetesi, ÇAĞ Yayınları, 11.cilt, İstanbul 1993, 35-36, 42-57




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

I.BAYEZİD (YILDIRIM) DÖNEMİ

I.BAYEZİD ( YILDIRIM )   Osmanlı sultanlarının dördüncüsü, Sultan Murad-ı Hüdavendigar'ın oğlu olup, 1360'ta Orhan Gazi vefat ettiği sırada, Gülçiçek Hatun'dan doğru. Şehzade Bayezid, küçük yaştan itibaren zamanın en mümtaz alimlerinden olan Bursa Kadısı Koca Mahmud, Kazasker Çandarlı Halil ve Karamanlı Molla Rüstem'den ilim öğrendi. 1389'da yapılan I.Kosova Savaşı'na katılarak Şehzade Yakub ile büyük kahramanlık gösterdi. Babası I.Murad ( Hüdavendigar), bir Sırplı tarafından muharebe sahasında şehid edilince, devlet ileri gelenlerinin müşterek kararı ile Osmanlı tahtına çıktı. Bayezid Han Tahta Çıktıktan Sonra Ne Yaptı ? (Aşık Paşazade Tarihi)   Bayezid Han tahta oturunca Sırp ülkesine Kıratova yöresine ve bütün civarlarıyla Üsküp'e İshak Bey'in efendisi olan ve babasını aratmayan Paşa Yiğit Bey'i, Vidin'e ise Firiz Bey'i gönderdiler. Kısacası Sırp vilayetinin büyük kesimini idaresi altına alıp sonunda saadet ve gönül hoşluğuyla

OSMANLI'NIN HAREM GERÇEKLERİ

HAREM-İ HÜMAYUN   Akkadça'dan Arapça'ya geçmiş bir kelime olan harem, "korunan, mukaddes şey ve yer" manasına gelir. İslamiyetten önceki dönemlerde Ortadoğu'da kurulmuş devletlerde ve İran'da harem kurumuna rastlanır. Harem, Müslüman toplumlara mahsus bir kurum değildir, dünyanın her tarafında değişik din ve medeniyetlerde Harem'e rastlanır. Harem hayatı hakkında hiçbir inceleme yapmamış köşe yazarları, harem kaynaklı olarak tüm Osmanlı'yı aşağılayıp incitiyor; sekiz seneye seksen senelik icraatı sığdıran Yavuz Padişah dahil, neredeyse bütün Osmanlı Padişahlarına "s**s manyağı bir iğrençlik abidesi" süsü veriyorlar! Padişah, haremde yaşayan şehzadeler ve harem ağaları dışında hiçbir erkek buraya giremezdi. Padişahta canı istediği zaman buraya girip karpuz seçer gibi cariye seçemezdi.    Fransız tarihçi Robert Anhegger, 1960 yılında Topkapı Sarayı'nın restorasyon çalışması için Türkiye'ye geldiğinde, Harem hakkında bazı açı

SÜLEYMAN HÜSNÜ PAŞA

SÜLEYMAN PAŞA   Şıpka kahramanı Süleyman Paşa, Türkçülüğü askeri mekteplere sokmaya çalışıyordu. Süleyman Paşa'nın Türkçülüğüne Deguignes tarihi müessir ( etkili ) olmuştur, diyebiliriz. Çünkü memleketimizde ilk defa olarak Çin membalarına ( kaynaklarına ) istinaden Türk Tarihi yazan Süleyman Paşa, bu eserinde bilhassa Deguignes'yi mehaz ( kaynak ) edinmiştir. Süleyman Paşa, Tarih-i Alemi'nin medhalinde ( girişinde ), bu eseri niçin yazmaya teşebbüs ettiğini izah ederken diyor ki :" Askeri tercümesini mütehassıslara ( uzmanlara ) havale ettim. Fakat, sıra tarihe gelince, bunun tercüme tarikiyle ( yoluyla ) yazdırılamayacağını düşündüm. Avrupa'da yazılan bütün tarih kitapları ya dinimize yahut milletimize dair iftiralarla doludur. Bu kitaplardan hiç birisi tercüme edilip de memleketimizde okutulamaz. Bu sebebe binaen mekteplerimizde okunacak tarih kitabının telifini ben üzerime aldım. Vücuda getirdiğim bu kitapta hakikate mugayir ( aykırı ) hiçbir söze t