Ana içeriğe atla

MUSTAFA KEMAL'E GELEN HALİFELİK TEKLİFİ

HALİFELİK KALDIRILMADAN ÖNCE MUSTAFA KEMAL'E GELEN HALİFELİK TEKLİFİ

  "Efendiler, hilafet makamının korunmasında, dini ve siyasi menfaat ve zaruret bulunduğu inancında olan bazı kimseler, arz ettiğim kararların alınmakta olduğu son dakikalarda, hilafet görevini kendi üzerime almam teklifinde bulundular.
  Bu gibilere, hemen gereken ret cevabını vermiştim. Yeri gelmişken başka bir noktayı da arz edeyim. Büyük Millet Meclisi hilafeti kaldırdığı zaman, din bilginlerinden Antalya Milletvekili Rasih Efendi, Kızılay adına, Hindistan'da bulunan bir heyetin başkanlığını yapıyordu. Rasim Efendi Mısır'a uğrayarak Ankara'ya döndü. Benimle görüşmek isteyerek şunları söyledi: " Gezdiği ülkelerde Müslüman halk benim halife olmamı istiyormuş... Yetkili İslam heyetleri, bana bu durumu bildirmek üzere Rasih Efendiyi vekil etmişler." Rasih Efendiye verdiğim cevapta, Müslümanların bana olan bağlılık ve sevgilerine teşekkür ettikten sonra dedim ki: "Zatıaliniz din bilginlerindensiniz. Halifenin devlet başkanı demek olduğunu bilirsiniz. Başlarında kralları, imparatorları bulunan halkın, bana ulaştırdığınız dilek ve tekliflerini ben nasıl kabul edebilirim. Kabul ettim desem, buna o halkların başında bulunanlar razı olur mu? Halifenin emir ve yasakları yerine getirilir. Beni halife yapmak isteyenler emirlerimi yerine getirebilecekler mi? Durum böyle olunca, anlamı ve fonksiyonu olmayan asılsız bir sıfatı takınmak gülünç olmaz mı?"
  Efendiler, açık ve kesin olarak söylemeliyim ki, Müslümanların hala bir halife korkuluğu ile uğraşıp aldatmak gayretinde bulunanlar, yalnız ve ancak, Müslümanların ve özellikle Türkiye'nin düşmanlarıdır. Böyle bir oyuna kapılıp hayal kurmak da, ancak ve ancak, cahillik ve gaflet eseri olabilir."


KAYNAKÇA
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Nutuk, Marmara Üniversitesi, Ekim 2008, s.679
  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

I.BAYEZİD (YILDIRIM) DÖNEMİ

I.BAYEZİD ( YILDIRIM )   Osmanlı sultanlarının dördüncüsü, Sultan Murad-ı Hüdavendigar'ın oğlu olup, 1360'ta Orhan Gazi vefat ettiği sırada, Gülçiçek Hatun'dan doğru. Şehzade Bayezid, küçük yaştan itibaren zamanın en mümtaz alimlerinden olan Bursa Kadısı Koca Mahmud, Kazasker Çandarlı Halil ve Karamanlı Molla Rüstem'den ilim öğrendi. 1389'da yapılan I.Kosova Savaşı'na katılarak Şehzade Yakub ile büyük kahramanlık gösterdi. Babası I.Murad ( Hüdavendigar), bir Sırplı tarafından muharebe sahasında şehid edilince, devlet ileri gelenlerinin müşterek kararı ile Osmanlı tahtına çıktı. Bayezid Han Tahta Çıktıktan Sonra Ne Yaptı ? (Aşık Paşazade Tarihi)   Bayezid Han tahta oturunca Sırp ülkesine Kıratova yöresine ve bütün civarlarıyla Üsküp'e İshak Bey'in efendisi olan ve babasını aratmayan Paşa Yiğit Bey'i, Vidin'e ise Firiz Bey'i gönderdiler. Kısacası Sırp vilayetinin büyük kesimini idaresi altına alıp sonunda saadet ve gönül hoşluğuyla

OSMANLI'NIN HAREM GERÇEKLERİ

HAREM-İ HÜMAYUN   Akkadça'dan Arapça'ya geçmiş bir kelime olan harem, "korunan, mukaddes şey ve yer" manasına gelir. İslamiyetten önceki dönemlerde Ortadoğu'da kurulmuş devletlerde ve İran'da harem kurumuna rastlanır. Harem, Müslüman toplumlara mahsus bir kurum değildir, dünyanın her tarafında değişik din ve medeniyetlerde Harem'e rastlanır. Harem hayatı hakkında hiçbir inceleme yapmamış köşe yazarları, harem kaynaklı olarak tüm Osmanlı'yı aşağılayıp incitiyor; sekiz seneye seksen senelik icraatı sığdıran Yavuz Padişah dahil, neredeyse bütün Osmanlı Padişahlarına "s**s manyağı bir iğrençlik abidesi" süsü veriyorlar! Padişah, haremde yaşayan şehzadeler ve harem ağaları dışında hiçbir erkek buraya giremezdi. Padişahta canı istediği zaman buraya girip karpuz seçer gibi cariye seçemezdi.    Fransız tarihçi Robert Anhegger, 1960 yılında Topkapı Sarayı'nın restorasyon çalışması için Türkiye'ye geldiğinde, Harem hakkında bazı açı

SÜLEYMAN HÜSNÜ PAŞA

SÜLEYMAN PAŞA   Şıpka kahramanı Süleyman Paşa, Türkçülüğü askeri mekteplere sokmaya çalışıyordu. Süleyman Paşa'nın Türkçülüğüne Deguignes tarihi müessir ( etkili ) olmuştur, diyebiliriz. Çünkü memleketimizde ilk defa olarak Çin membalarına ( kaynaklarına ) istinaden Türk Tarihi yazan Süleyman Paşa, bu eserinde bilhassa Deguignes'yi mehaz ( kaynak ) edinmiştir. Süleyman Paşa, Tarih-i Alemi'nin medhalinde ( girişinde ), bu eseri niçin yazmaya teşebbüs ettiğini izah ederken diyor ki :" Askeri tercümesini mütehassıslara ( uzmanlara ) havale ettim. Fakat, sıra tarihe gelince, bunun tercüme tarikiyle ( yoluyla ) yazdırılamayacağını düşündüm. Avrupa'da yazılan bütün tarih kitapları ya dinimize yahut milletimize dair iftiralarla doludur. Bu kitaplardan hiç birisi tercüme edilip de memleketimizde okutulamaz. Bu sebebe binaen mekteplerimizde okunacak tarih kitabının telifini ben üzerime aldım. Vücuda getirdiğim bu kitapta hakikate mugayir ( aykırı ) hiçbir söze t