Ana içeriğe atla

MUSTAFA KEMAL'İN İLK MİSAK-I MİLLİ TASLAĞI


MUSTAFA KEMAL'İN HAZIRLADIĞI İLK MİSAK-I MİLLİ TASLAĞI
19 OCAK 1920 TARİHLİ BELGE

  'Altta imza koyan mebuslar, aşağıdaki maddelerde birleşerek, barışın yapılmasına kadar Müdafaa-i Hukuk Grubu namıyla grup teşkil etmişlerdir.
  1. Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında 30 Teşrinievvel 1334 ( 30 Ekim 1918 ) tarihli mütarekenin yapılması sırasında sınırlarımız dahilinde kalan ve hükümet-i seniyyenin idaresi altında bulunan ve her noktası İslam çoğunluğuyla meskun olan memleketlerin heyet-i umumiye'si fiili ve hükmi hiçbir sebeple ayrılma kabul etmez, bölünmez bir bütündür.
  2. Bu sınırlar dahilinde sakın bütün İslami kavimler, yekdiğerine karşı milli ve mahalli hukuk ve karşılıklı güvence esası üzerine ortak vatanı müdafaa ve muhafazada birleştirmişlerdir.
  3. Bu sınır dahilinde bulunan Müslüman olmayan azınlıkların siyası hakları, memleket birliğini ve siyasi dengeyi ihlal etmeyecek şekilde teyit olunacaktır.
  4. Arap memleketlerinin bağımsız olarak alacağı şekil ve mevcudiyet şartlarını tayin, kavimlerin mukadderatına bizzat hakim olması hakkına dayanarak Arap kavmine aittir. Doğu sınırımızda vaki ve Müslümanlarla meskun livaları ile Bulgaristan'dan ayrılarak çoğunluğu Müslüman olan Batı Trakya'nın, barışımızın yapılmasına bağlanan mukadderatı, ahalisinin serbestçe gösterecekleri milli iradeleri ile halledilmelidir.
  5. Adil ve insani şartları ihtiva eden genel barışın ve milletlerarası kanlı anlaşmazlıkların ortaya çıkışım engelleyecek bir şekilde, Cemiyeti Akvam'ın yerleşmesi, insanlığın selameti ve alemin sükunu namına talebimizdir. Hariçte genişleme fikrini ve istila emellerini katiyen beslemeyen Osmanlı Devleti, kendisini Cemiyeti Akvam'ın tabii uzvu sanar. Medeni gelişmesi ve ilerlemesi için muhtaç olduğu barış ve selameti ve kendisini hücum ve taarruzdan koruyacak tarafsızlık vaziyetini temin ve asri icaplar dairesinde ilerleme ve olgunlaşma mesaisini kolaylaştırmak maksadıyla dahili ve harici bağımsızlığımız saklı kalmak şartıyla, istila emeli beslemeyen ve milliyetler esasına riayetkar herhangi bir devletin yardımını memnuniyetle karşılarız. Bu devleti seçme hakkı Milli Meclise aittir.
  6. İslam hilafetinin merkezi ve saltanat payitahtı ve Osmanlı hükümet merkezi olan İstanbul'un bağımsızlığı ve emniyeti dokunulmaz ve saklı bulundurmak şartıyla boğazlar, ticarete ve milletlerarası nakliyeye açıktır.
  7. Harbin mesuliyetini üzerine alan ve Kanunu Esasi hükümlerine tecavüz eden ve onu hükümden düşüren kabineler hakkında kanuni takibat icrası katiyen talebimizdir.
KAYNAKÇA
C.Akçakalıoğlu, Atatürk Haftası Armağanı 10 Kasım 1977, s.41-42
Genelkurmay ATASE Arşivi, Atatürk Arşivi, Klasör:21, Dosya: 1336/6, Fihrist: 2-1.
Yrd.Doç.Dr. Ali Güler, Türkün Unutulan Yemini Misak-ı Milli, HALK Kitabevi, İstanbul 2015, s.54
  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

I.BAYEZİD (YILDIRIM) DÖNEMİ

I.BAYEZİD ( YILDIRIM )   Osmanlı sultanlarının dördüncüsü, Sultan Murad-ı Hüdavendigar'ın oğlu olup, 1360'ta Orhan Gazi vefat ettiği sırada, Gülçiçek Hatun'dan doğru. Şehzade Bayezid, küçük yaştan itibaren zamanın en mümtaz alimlerinden olan Bursa Kadısı Koca Mahmud, Kazasker Çandarlı Halil ve Karamanlı Molla Rüstem'den ilim öğrendi. 1389'da yapılan I.Kosova Savaşı'na katılarak Şehzade Yakub ile büyük kahramanlık gösterdi. Babası I.Murad ( Hüdavendigar), bir Sırplı tarafından muharebe sahasında şehid edilince, devlet ileri gelenlerinin müşterek kararı ile Osmanlı tahtına çıktı. Bayezid Han Tahta Çıktıktan Sonra Ne Yaptı ? (Aşık Paşazade Tarihi)   Bayezid Han tahta oturunca Sırp ülkesine Kıratova yöresine ve bütün civarlarıyla Üsküp'e İshak Bey'in efendisi olan ve babasını aratmayan Paşa Yiğit Bey'i, Vidin'e ise Firiz Bey'i gönderdiler. Kısacası Sırp vilayetinin büyük kesimini idaresi altına alıp sonunda saadet ve gönül hoşluğuyla

OSMANLI'NIN HAREM GERÇEKLERİ

HAREM-İ HÜMAYUN   Akkadça'dan Arapça'ya geçmiş bir kelime olan harem, "korunan, mukaddes şey ve yer" manasına gelir. İslamiyetten önceki dönemlerde Ortadoğu'da kurulmuş devletlerde ve İran'da harem kurumuna rastlanır. Harem, Müslüman toplumlara mahsus bir kurum değildir, dünyanın her tarafında değişik din ve medeniyetlerde Harem'e rastlanır. Harem hayatı hakkında hiçbir inceleme yapmamış köşe yazarları, harem kaynaklı olarak tüm Osmanlı'yı aşağılayıp incitiyor; sekiz seneye seksen senelik icraatı sığdıran Yavuz Padişah dahil, neredeyse bütün Osmanlı Padişahlarına "s**s manyağı bir iğrençlik abidesi" süsü veriyorlar! Padişah, haremde yaşayan şehzadeler ve harem ağaları dışında hiçbir erkek buraya giremezdi. Padişahta canı istediği zaman buraya girip karpuz seçer gibi cariye seçemezdi.    Fransız tarihçi Robert Anhegger, 1960 yılında Topkapı Sarayı'nın restorasyon çalışması için Türkiye'ye geldiğinde, Harem hakkında bazı açı

SÜLEYMAN HÜSNÜ PAŞA

SÜLEYMAN PAŞA   Şıpka kahramanı Süleyman Paşa, Türkçülüğü askeri mekteplere sokmaya çalışıyordu. Süleyman Paşa'nın Türkçülüğüne Deguignes tarihi müessir ( etkili ) olmuştur, diyebiliriz. Çünkü memleketimizde ilk defa olarak Çin membalarına ( kaynaklarına ) istinaden Türk Tarihi yazan Süleyman Paşa, bu eserinde bilhassa Deguignes'yi mehaz ( kaynak ) edinmiştir. Süleyman Paşa, Tarih-i Alemi'nin medhalinde ( girişinde ), bu eseri niçin yazmaya teşebbüs ettiğini izah ederken diyor ki :" Askeri tercümesini mütehassıslara ( uzmanlara ) havale ettim. Fakat, sıra tarihe gelince, bunun tercüme tarikiyle ( yoluyla ) yazdırılamayacağını düşündüm. Avrupa'da yazılan bütün tarih kitapları ya dinimize yahut milletimize dair iftiralarla doludur. Bu kitaplardan hiç birisi tercüme edilip de memleketimizde okutulamaz. Bu sebebe binaen mekteplerimizde okunacak tarih kitabının telifini ben üzerime aldım. Vücuda getirdiğim bu kitapta hakikate mugayir ( aykırı ) hiçbir söze t