Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Öne Çıkan Yayın

Ak Şemseddin'in Fatih Sultan Mehmed'e Yazdığı Mektup

AK ŞEMSEDDİN'İN FATİH'E YAZDIĞI MEKTUP   20 Nisan deniz yenilgisi üzerine Ak Şemseddin'in 21 Nisan'da Sultan Mehmed'e hitaben yazdığı mektubun analizi, o günlerin fetihte kesin bir dönüm noktası olduğunu ortaya koymaktadır. Mektubun metni şöyledir: 1) Selamdan sonra, 2)  düşman gemilerinin neden olduğu olay, yüreğimizde hayli kırgınlık ve kedere neden oldu, bir fırsat 3)  görünürdü, kaybolduğundan aykırı bazı durumlar kendini gösterdi. Birincisi, kafirler sevinip şamata yaptılar; 4)  ikincisi, verdiğiniz kararınızda size noksan düşünce ve bu kararı gerçekleştirmede hükmünüzü yürütemediğiniz ileri sürüldü. 5)  üçüncüsü, beni ettiğim duanın yerine gelmemesi ve verdiğimiz müjdenin itibarsız olması ve bunun gibi birçok aykırı şeyler. 6) Bu durumda ne yapmalı, her şeyden önce, görmezden gelme ve acımayı bir yana bırakmak gerek. Bunun gibi ağır bir durum ortaya çıktığında iyi araştırıp bu aykırılık ve gevşeklik kimden kaynaklanmıştır, 7)  ortaya çıkarıp azletme ve
En son yayınlar

I.MEHMED (ÇELEBİ) DÖNEMİ

I.MEHMED ( ÇELEBİ ) DÖNEMİ   Fetret Devri'nin ardından, Bursa ve Edirne'yi yeniden kendi hükümranlığı altında birleştirmeyi başaran I.Mehmed, başlıca amacı olan Osmanlı Devleti'ni babasının dönemindeki gibi yeniden ihya etmek için hayli çaba sarf etti. Çoğu defa da karşılıklı dengeleri ustaca gözeten nazik ve ölçülü bir siyaset izlemeyi tercih etti. 1413'te Edirne'de kabul ettiği Bizans, Sırbistan, Eflak, Mora Despotluğu ve Atina Prensliği gibi tabi devletlerin elçilerine dostluk ve barış sözü vererek iktidarının çatışmadan mümkün olduğunca uzak kalmaya yönelik arzusunu beyan etti.    Cenevizler ve Rodos Şövalyeleri ile anlaşma yoluna gitti. Germiyan ve Menteşeoğulları ile de belirli bir mutabakat sağladı. Karaman kuvvetlerini yenilgiye uğratan Osmanlılar, Konya'yı kuşatma altına aldı. Karamanoğulları, yapılan antlaşmayla Hamid-ili ve Said-ili topraklarını Osmanlılara bırakmaya razı oldu. Osmanlı deniz gazileri, 1415'te Ege Denizi'nde Venedik

I.BAYEZİD (YILDIRIM) DÖNEMİ

I.BAYEZİD ( YILDIRIM )   Osmanlı sultanlarının dördüncüsü, Sultan Murad-ı Hüdavendigar'ın oğlu olup, 1360'ta Orhan Gazi vefat ettiği sırada, Gülçiçek Hatun'dan doğru. Şehzade Bayezid, küçük yaştan itibaren zamanın en mümtaz alimlerinden olan Bursa Kadısı Koca Mahmud, Kazasker Çandarlı Halil ve Karamanlı Molla Rüstem'den ilim öğrendi. 1389'da yapılan I.Kosova Savaşı'na katılarak Şehzade Yakub ile büyük kahramanlık gösterdi. Babası I.Murad ( Hüdavendigar), bir Sırplı tarafından muharebe sahasında şehid edilince, devlet ileri gelenlerinin müşterek kararı ile Osmanlı tahtına çıktı. Bayezid Han Tahta Çıktıktan Sonra Ne Yaptı ? (Aşık Paşazade Tarihi)   Bayezid Han tahta oturunca Sırp ülkesine Kıratova yöresine ve bütün civarlarıyla Üsküp'e İshak Bey'in efendisi olan ve babasını aratmayan Paşa Yiğit Bey'i, Vidin'e ise Firiz Bey'i gönderdiler. Kısacası Sırp vilayetinin büyük kesimini idaresi altına alıp sonunda saadet ve gönül hoşluğuyla

I.MURAD (HÜDAVENDİGAR) DÖNEMİ

I.MURAD ( HÜDAVENDİGAR )   Osmanlı padişahlarının üçüncüsü, veli ve ahi şeyhi. Orhan Gazi'nin oğlu olup, Osman Gazi'nin vefat ettiği ve Bursa'nın fethedildiği sene olan 1326'da Nilüfer Hatun'dan doğdu. I.Murad, Orhan Gazi'nin altı oğlundan ikincisiydi. Aynı anneden olan ağabeyi Rumeli fatihi Süleyman Paşa'nın bir av sırasında attan düşerek ölmesi ona saltanat yolunu açmıştı. Ağabeyi Süleyman Paşa'nın yerine geçtikten sonra başarılı faaliyetler yürüten I.Murad, babasının 1362'de ölümünden sonra Osmanlı tahtına geçti   Anadolu ve balkanlarda giriştiği faaliyetlerle Osmanlı Beyliği'ni bir devlet haline getiren I.Murad döneminde yeni ihtiyaçlar, askeri sistemin düzenlenmesine ve devlet teşkilatında önemli değişikliklere yol açmış, merkezi bir yapının temelleri atılmıştı.   I.Murad tahta geçince Ankara'nın geri alınmasıyla meşgul oldu. Bu durumdan istifade eden Bizans, Osmanlılar'ın elinde bulunan Çorlu, Burgaz ve Malkara gibi yerl

KÖPRÜLÜ MEHMED PAŞA

KÖPRÜLÜ MEHMED PAŞA   Gençliğinde İstanbul'a getirilerek bir müddet sarayda çeşitli hizmetlerde bulunan Mehmed Paşa, geçimsizliği ve serkeşliği yüzünden sipahilik ile taşraya çıkmıştı. Bundan sonra Amasya'ya; "Köprü" kasabasına gidip orada yerleşmiş ve bu yüzden de "Köprülü" olarak anılmaya başlanmıştır. Kendisinin aslen Berat (Arnavut Belgradı) Sancağı'nın   Rudnik Köyü'nden olduğunu söyleyenlerde vardır. Bununla birlikte bazı müverrihler, Mehmed Paşa'nın,sipahi olarak görev yaptığı yıllarda Amasya'ya bağlı olan Köprü ( Vezirköprü ) kazasının voyvodasının kızıyla evlendiğini, bu sebepten ötürü de kendisine "Köprülü" dendiğini rivayet etmektedirler. IV. Murad'ın Bağdat muhasarasına Çorum Sancak Beyi olarak katıldı.   Gürcü Mehmed Paşa'nın sadareti esnasında Valide kethüdası Mimar Kasım Ağa, sadrazamdan memnun olmayan Valide Sultan'a Köprülü'yü tavsiye etmişti, fakat Köprülü kıskançlık yüzünden Köstendil S

MUSTAFA KEMAL'E GELEN HALİFELİK TEKLİFİ

HALİFELİK KALDIRILMADAN ÖNCE MUSTAFA KEMAL'E GELEN HALİFELİK TEKLİFİ   "Efendiler, hilafet makamının korunmasında, dini ve siyasi menfaat ve zaruret bulunduğu inancında olan bazı kimseler, arz ettiğim kararların alınmakta olduğu son dakikalarda, hilafet görevini kendi üzerime almam teklifinde bulundular.   Bu gibilere, hemen gereken ret cevabını vermiştim. Yeri gelmişken başka bir noktayı da arz edeyim. Büyük Millet Meclisi hilafeti kaldırdığı zaman, din bilginlerinden Antalya Milletvekili Rasih Efendi, Kızılay adına, Hindistan'da bulunan bir heyetin başkanlığını yapıyordu. Rasim Efendi Mısır'a uğrayarak Ankara'ya döndü. Benimle görüşmek isteyerek şunları söyledi: " Gezdiği ülkelerde Müslüman halk benim halife olmamı istiyormuş... Yetkili İslam heyetleri, bana bu durumu bildirmek üzere Rasih Efendiyi vekil etmişler." Rasih Efendiye verdiğim cevapta, Müslümanların bana olan bağlılık ve sevgilerine teşekkür ettikten sonra dedim ki: "Zatıali

SÜLEYMAN HÜSNÜ PAŞA

SÜLEYMAN PAŞA   Şıpka kahramanı Süleyman Paşa, Türkçülüğü askeri mekteplere sokmaya çalışıyordu. Süleyman Paşa'nın Türkçülüğüne Deguignes tarihi müessir ( etkili ) olmuştur, diyebiliriz. Çünkü memleketimizde ilk defa olarak Çin membalarına ( kaynaklarına ) istinaden Türk Tarihi yazan Süleyman Paşa, bu eserinde bilhassa Deguignes'yi mehaz ( kaynak ) edinmiştir. Süleyman Paşa, Tarih-i Alemi'nin medhalinde ( girişinde ), bu eseri niçin yazmaya teşebbüs ettiğini izah ederken diyor ki :" Askeri tercümesini mütehassıslara ( uzmanlara ) havale ettim. Fakat, sıra tarihe gelince, bunun tercüme tarikiyle ( yoluyla ) yazdırılamayacağını düşündüm. Avrupa'da yazılan bütün tarih kitapları ya dinimize yahut milletimize dair iftiralarla doludur. Bu kitaplardan hiç birisi tercüme edilip de memleketimizde okutulamaz. Bu sebebe binaen mekteplerimizde okunacak tarih kitabının telifini ben üzerime aldım. Vücuda getirdiğim bu kitapta hakikate mugayir ( aykırı ) hiçbir söze t

YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!

YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!   Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklale sahip olmakla gerçekleşebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, istiklalden yoksun millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez.   Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek, insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez. Halbuki, Türkün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet, esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir...   O Halde Ya İstiklal Ya Ölüm!  İşte, gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır. Bir an için, bu kararın uygulanmasında başarısızlığa uğranacağını farz edelim. Ne olacaktı? Esirlik! Peki efendim. Öteki karalara boyun eğme durumunda sonu